bugün

entry'ler (689)

engin günaydın

kendisi hakkında ay 15 yıldır uyuşturucu kullanıyormuş halbuki çok iyi oyuncu yazık ya ne gerek vardı yhaaa diye ağlayan angut oğlu angutlar adamın uyuşturucu sayesinde iyi bir oyuncu olduğu gerçeğinin farkına varabilselerdi keşke. tabi şimdi burada "uyuşturucu sayeseinde" kısmını açmak lazım. o cümleyi engin günaydın'ın iyi oyuncu olması yüzde yüz uyuşturucunun başarasıdır şeklinde algılamak da yine siz sığırların işidir tabi ama kelamımızı edelim yine de. bak güzel angut kardeşim, size uyuşturucuyu televizyonda orada burada ay bunu kullanan ölür şeklinde gösteriyorlarsa bunun da bir sebebi var. sistemin şu anki halinde uyuşturucu olmadan kimse kendini tanımaya başlayamıyor. sen de kullanmadıysan sen de başlamadın amk. onlar gibi oldun, onlar gibi olmaya devam edeceksin. sanatçı, onlar gibi olmadığı için, farklı bakabildiği için, daha önemlisi özgür düşünüp özgür davranabildiği için sanatçıdır. dediğim gibi, sistemin şu anki halinde uyuşturucu kullanmadan kendini tanıyıp, itinayla yerleştirilmiş önyargılardan, dünyaya öküz gibi bakmaktan sıyrılmanın tek yolu uyuşturucu. siz bunu kabul etmeseniz de, uyuşturucuyu arka sokaklardan tanıyarak angut angut düşünmeye devam edecek olsanız da bu böyle angut kardeşlerim.

atlas air

bu şarkıyı bazıları hiç dinlemedi, klibini izlemedi. bazıları dinleyip hmm dedi, kapattı. bazıları dinledi, izledi abi muhteşem diyip geçti. ekşi sözlüğü açıp görebilirsiniz bunları, 5 sayfa yorum yapılmış biri de çıkıp ne anlattığını anlatamamış şarkının. "abi çok iyi yaaaa.." işte, bu "bazılarının" hepsinin ortak özelliği hepsinin bir bok anlamıyor olması.

bu şarkı ve klibi sistemi anlatıyor arkadaş. bi duyabilseniz, bi görebilseniz neler neler anlatıyor.

it took all the man in me to be the dog you wanted me to be

got nothing to lose but my chains

fish like little silver knives
make the cuts in my inside

şarkının her kısmı bariz bir şekilde anlatıyor bize. ama aslında dinlemediniz. bi bunun farkına varın ve dinleyin lütfen ki görebilesiniz artık. klipte de çok çok derin ayrıntılar var, görebilene. ayık olun oğlum işte her şeyi ben anlatamam, siz görmelisiniz.

the presets

bu grup öyle böyle değil. kafalarında çok mesafe katetmişler. anlattıkları şeyler çok derin. anlamaya çalışın diyecektim ama hatırladım ki o iş öyle olmuyor. sen de biraz yol al ki kardeşim, anlayabilesin.

fail epic, surrender, a new sky, my people, fall, talk like that ve daha niceleri. dinleyin işte lan.

televizyon

dine ithaf edilmiş toplumların afyonu tanımlamasının gerçek sahibi, iğrenç alet. televizyon öyle bir alet ki, mesela ben adanalıyım, benim evimden 2-3 saat uzakta benim insanım tarifsiz bir canilikle katlediliyor, yaralanıyor, kolu kopuyor, kömür oluyor, kaybettiği tek oğlunun cesedinin başında ağlıyor ve ben evimde bana izle denilen sabri-volkan kavgasını izliyorum, sonra survivor izliyorum. mesela şu görüntülerden http://youtu.be/mMeo9BxgTC8 hiçbir şekilde haberim bile olmuyor.

televizyonda bize verilenden fazlasını izleme şansımız yok. o insanları katledenler yönetiyor televizyonlarda verilenleri. televizyonların bomboş, aptal programlarını izlemeye kitlenmek düşünceleremizde mesafe kat etmemizi engellemenin yanısıra hayattan zevk almamızı engelliyor, başkalarının hayatlarını izlemekten başka bir şey yapmıyoruz, kendi hayatımızı yaşayamıyoruz. bunun yanında, hissiyatımızı köreltiyor, birbirimizi hissedemiyoruz artık. komşumuz, arkadaşımız, kardeşimiz ölürken futbolla falan yatıp kalkıyoruz. televizyon insanlığımızı köreltiyor. robotlaşıyoruz. farkına varalım.

what your soul sings

kendimi sevdiğimi hatırlamamı sağlayan muhteşem şarkı. insanın kendini sevmesi çok önemli dostlar.

ecstasy

hakkında her yerde belli başlı bilgilerin rahatlıkla bulunabildiği bir uyuşturucu. fakat kişisel tecrübe okumak pek zor, ben biraz kısaca bahsedeyim. fiziksel olarak zararlı olduğu, her insanda farklı etkileri olduğu ve özellikle türkiye'de üretilenlerin içeriğinin son derece muamma olduğundan dolayı tehlikeli olabilme ihtimalinin yüksekliği gerçekler. ben, hayatımda 3 kez kullandım. 3'ü de 15 gün içerisinde gerçekleşti.

öncelikle, ilkinden başlayayım. ilk deneyimimden önce kendimi tek kelimeyle tanımlamam gerekirse "kaybolmuş" bir insandım. iç dünyamı tabi ki kolayca anlatamam ama anlayabilecek için özetlemekte fayda var, düşüncelerim son derece dağınıktı ve aklımda, gözlerimde perdeler vardı sanki. aklım sürekli başka yerlerdeydi ama neresi olduğunu bilmiyordum bile. tabi bunları kullandıktan sonra farkedebildim. aşağı yukarı 5-6 saat sürdü etkisi düşüşüyle beraber. bu sürede yaşadığım şeyler inanılmazdı. hani aklım başka yerdeydi ya hep, artık benimdi aklım. düşünebiliyordum, hissedebiliyordum. kendimi bulmuştum, hatırlamıştım. kendime yoğunlaşabiliyordum, iç dünyama. kendimi duyabiliyordum artık. kafamdaki kendi sesimi engelleyen seslerden arınmıştım. düşünüyordum, hissediyordum ve sorunlarımı teşhis edebiliyordum. potansiyelimin farkına varmıştım ama tecrübesizdim. almam gerekenleri tam olarak alamamıştım. sonunda düştüm, düştüm ve bitti. sıyrıldığım zaman ve mekan kavramları geri dönmüştü. odaya geri dönmüştüm. uyudum.

o günden sonra 13 günlük bir azap yaşadım. yetmemişti, deli gibi istiyordum. zaten derler, mükemmel kadının ikincisine hayır dersin ama hapın ikincisine diyemezsin diye. öyle doğru ki.. o günden sonraki ilk gün bir daha kullanmayacağım diye karar almıştım ama kendimi kandırıyordum ve bunun farkındaydım. 13 gün direnebildim, ve inanın, o 13 gün bana 5 yıl gibi gelmişti. sonunda kendimi kandırmayı bıraktım ve kaderin muazzam cilveleriyle 2. kez kullandığım güne ulaştım. bu seferkini detaylı anlatmama gerek yok zira ilkinin aynısı hatta daha hafifiydi. ikincisi en iyisi derler ama ben hala aynı aptal olarak sadece o şeytani, sahte hazzı istiyordum. o, clublarda patlayan, deli gibi dans eden, sadece hazzı yaşayan barzolar gibiydim. kullandım, yaşadım ve bitti.

sadece bir gün sonra üçüncüye hazırdım ama 25 yıllık hayatımda yaşadığım en olağanüstü geceyi yaşayacağımın farkında değildim. diğerlerinde ikiyken bu sefer üç kişiydik ve aldıklarımızın kalitesinden emin değildik. yaklaşık bir saat sürdü kafanın gelmesi, umudu kesmek üzereydik. derken patladık. üç kişi olmak çok daha etkiliydi. diğer iki insan çok dolu insanlardı, benim gibi kendilerini mahvetmiş değillerdi. beraber yükseliyorduk. o yüksek paylaşım, o his, tanıdığım şeyler değildi. empatiyle, sevgiyle dolmuştum. bir zamanlar olduğum iyi insan gibi hissediyordum tekrar kendimi, iyi insanların yanında onları hissederek. kendimi hatırlıyordum. sürekli konuşuyorduk. insanlarla paylaşımdan çok uzak bir yere düşmüş olan ben, kafasında sadece kendi sesini duymak isteyen, diğer insanların söylediği şeyleri dinlemeye değer bulmayan, o sırada bir şey düşünmeyi yeğleyen ben, yoktum. dinleyen, hisseden ben vardım. düşünen ben vardım. iyiydim. yaklaşık 8 saat sürdü düşüşle beraber. bu 8 saatin sonunda çok, çok değişmiştim. özüme döndüğümü hissettim. tüm benliğimi kaplamış olan kibirimden, egomdan uzaklaşabilmiştim. bana nasıl zarar verdiğini görebilmiştim. hayatımdaki tüm iğrençlikleri fark edebilmiştim. bunun yanında fark ettiğim, çözdüğüm çok fazla şey oldu ama anlatabilmem mümkün değil. sadece şöyle diyeyim, değiştim, çözdüm, düzelttim. mdma maddesinin verdiği sahte mutluluk, düşünebilmemi sağlamıştı. iç dünyamla yüzleşebilmemi, massive attack'ın angel klibindeki (http://www.youtube.com/watch?v=hbe3CQamF8k&feature=feedlik) o geri dönüşü yaşamamı sağlamış ve beni kovalayan korkularımı, düşüncelerimi kovalamaya başladığım ana getirmişti beni.

o andan itibaren hayatımı değiştirmeye başlayabildim. o andan beri düzeliyorum. düşüşler yaşasam da sonunda kendimi toparlayıp hakikate ulaşma yoluna sokabiliyorum tekrar kendimi. iğrenç hayatının son zamanlarına gelmekte olan biri olarak bu yoldan dönüp ayağa kalkabildim. bunun için şükrediyorum. o günden sonra bir daha kullanmadım. çünkü farklı biriydim. hala da öyleyim.

her şeyi bağlayabileceğim bir nokta yok ne yazık ki. sadece tecrübelerimden bahsetmek istedim. bu tecrübelerin özendiricilikten uzak olduğunu düşünüyorum. o günden beri kullanmıyor olmamın bir sebebi var. bu maddelerin vücuda ve akla verdiği geri dönüşü olmayabilecek hasarlar var. günde 10 tane kullanan insanlar görüyorum. ne yazık ki üzülmekten fazlasını yapamıyorum. benim de o yoldan gitmem işten bile değildi. kader inancım dolayısıyla şans, tesadüf gibi kavramlara inanmıyorum ama diyebilirim ki; üçüncüde bırakmam büyük, çok büyük şans oldu. bunun için şükrediyorum. o yola her giren çıkamaz, bilesiniz. hayatınızı riske atmayın, o yoldan gitmeyin, çünkü ölürsünüz. o yolun sonu ölüm, kardeşler.

empati

empati, hepimizin aslında sıkça yaşadığı bir şey ama ne kadar mucizevi olduğunu fark etmek için belli bir bilinç açıklığı gerekiyor, orası da kesin. bir insan üzülürken onunla beraber üzülebilmek, veya tam tersi, onunla beraber sevinebilmek... birbirimizi hissedebiliyoruz, bunun ne kadar olağanüstü bir şey olduğunu düşünmediniz değil mi hiç? umarım düşünebilirsiniz bir gün.

aslında hepimiz bir'iz. bir.

acayip hayvanlara benziyirsen

hala ve hala severek dinliyorum. hatta bundan sonra, azeri ev arkadaşım sayesinde "meyxana" (yani meyhane) denen deyişme (onlar öyle diyor) kültürüne baya sardım. bir kaç fazla bilinmeyen bilgi vereyim bari gelmişken bu şarkı hakkında, elşen ve akşin isimli iki meyxanacı tarafından söylenmiştir. dikkatli dinlendiğinde anlaşılacaktır, arada tutukluk yaptıkları, bazı şeyleri zaman kazanmak için iki defa tekrar ettikleri anlaşılabilir. burdan da "saf" bir deyişme olduğu, yani canlı deyişmeden kayıt olduğu sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir. bunu bilmek bence çok zevk katıyor dinlerken, çünkü yaratıcılık had safhaya çıkıyor insanın zihninde. düşünsene lan, adam anında adamı 51 ekrana, giydirme şempanzeye, nakışlı fincana benzetiyor bi de kafiye uyduruyor götünden. akşin bu deyişmede çok daha iyi bence ama genel olarak daha başarılı olan meyxanacı elşen'dir kanımca. daha ünlü olduğu kesin yani, en azından.

dip not: ilk başlayan elşen, ikinci akşin'dir, ondan sonra hep sıra sıra devam ediyorlar zaten.

gül güzeli

tuttuğun kalem olsa yüreğimin elleri, bir defa daha yazsa bebeğim, bebeğim, bebeğim dediğinde leman sam, insanın içinde bir şeyleri öldürüyor. öldü gül güzeli, ben öldürdüm. kendimi nasıl affedeyim ? tek şansını kendi elleriyle yakan birisi içinde yarattığı, her sefeinde bu kez üstünü kapattım ve bitti dediği ama sürekli büyüyen yangını nasıl söndürür, bu acıyla nasıl yaşar ki ?

2pac

büyüksün be abi, klasik "ulan şimdiki rapçilere bak bi de 2pac'a bak yeaa" muhabbetlerinden birine giremeyeceğim. ama bir tribute haketmiyor da değilsin ki. hırslıydın, büyüktün, farklıydın*, herkesi uğurlarken geride kalabilecek kadar güçlüydün*. hayatı bana verilen kurallara göre oynuyorum, günah dolu bu hayatta tek ihtiyacım olan silahım dedin*, hayatın zorlu yollarında da içindeki çocuk, kendi deyiminle "playa" samimi bir şekilde eğlenmeyi bildiği gibi bunu en harika detayları anlatmayı da biliyordu*, değişimi istedin istekli bir şekilde, umutsuzca da olsa*, ama gel gör ki değişen bir şey varsa o da artık senin olmaman. sen sordun madem, ben söyleyeyim, hala tutuyoruz yasını*, muhteşem liriklerin ve orjinal olduğu kadar samimi sesin kulaklarımızda çınladığı sürece de özleyeceğiz seni, hayıflanacağız artık yeni bir şey üretme yeteneğinden yoksun olmana. malesef gelmeyecek senden iyisi, malesef hep en iyi sen kalacaksın, until the end of time. iyi ki doğdun.

14 haziran 2012 okc thunder miami heat maçı

(bkz: 14 haziran 2012 okc thunder miami heat maçı/#15833225)

adamlık çukurunun dibindeki shane battier abiye müthiş oyunu için ve son çeyrekte durant'ın battier'ye yaptığı 6. faulü çalmadıktan sonra yedi ceddinde çeşitli zelzelelere yol açtığım hakem üçlüsüne son pozisyon'da lebron'un durant'e yaptığı faulu çalmadıkları için teşekkür etmemi sağlayan maç. bana servet kazandırdılar kendileri. sonunda kazandım lan. ağlıyorum yeminle. gidiyorum buralardan, teşekkürler lebron. bu sabah formanla sevişerek uyumazsam gay değilim.

14 haziran 2012 okc thunder miami heat maçı

evimi arabamı çoluğumun çocuğumun rıskını miami'nin 3.1 oranına bastığım maç. bir cleveland taraftarı edasıyla lebron formamı yakmak istemiyorum. haydi canlar.

bir erkeğin sevdiğini söylememe sebepleri

çok sevdim, kaybettim. sonra, başkasını buldum. benden etkilenmişti, heyecanlandım ama aşık değildim o'na olduğu gibi. uzun süre beraber olduk, sonunda o bana aşık oldu. duymak istediklerini söylemek zorunda hissettim kendimi, üzmemeliydim çünkü onu. kıvırmalıydım, kendim gibiyken bana aşık olan daha fazla üzülmesin diye onun istediği gibi olmalıydım. sevdiğimi söyledim, hem kendimi hem onu kandırdım. istediği gibi oldum, bir süre sonra anamı sikti. götü kalktı, iğrençleşti ve sonunda aldattı. işte bu yüzden amına koduklarım, bu yüzden söylemeyin.

alt oynanan futbol maçının ilk yarıda üst olması

euro 2012'de yaptığı toplam 19 kuponda toplam 1* maç tutturmuş bünyemin bu da gelir bu da geçer sözleriyle karşılayacağı durum.

lebron james

ben kendisini sevenler tarafındayım. o fizik, o ball handling, o oyun görüşü hiçbir insan evladında birleşmedi bu zamana kadar. kanımca gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncudur. sırf bu yetenekleri için bile sevilir kanımca. biliyorum çok loser göründüğünü. değil bence ama, en azından bunun hem basın hem de "hater"ları tarafından fazla körüklenen bir ateş olduğunu düşünüyorum. bu adam detroit pistons gibi tarihin en iyi savunma takımlarından birini tek başına yenip donyell marshall'ın damon jones'un ilk 5 oynadığı bir takımı nba finallerine çıkardı, sevgili arkadaşlar. bu adama ben mj kadar "winner" bir oyuncu demiyorum bakın. ama şu lebron nefret treninin kondüktörleri de fazla can sıkıcı değil mi sizce de ? evet adam olması gerektiği gibi bir winner değil, evet yeteneklerinin hakkını veremiyor her zaman. ama düşün lan adamın yakasından, size giren çıkan ne ? nedir bu kıskançlık, çekememezlik ? eh sana da suç buluyorum be lebron, sen de efsanevi bir maç oynadıktan sonra hala dallamalara konuşmaya fırsat veriyorsun, verme be arkadaş, verme. çık, oyna, kazan.

gilbert arenas

bu aralar nba maçlarını takip edenler bilirler, 3 tane reklam dolaşıyordu maç aralarında, molalarda falan, deron williams, dwight howard ve gilbert arenas'ın taksiyle dolaştığı. son iki gündür ikiye düştü bu reklamların sayısı.. artık agent zero'nun reklamları da yayınlanmıyor. sözüm sana david stern, hadi adamı süresiz men ettin oyundan, anladık da, reklamlarıyla alıp veremediğin ne güzel kardeşim ? nba store'larda formasının satılması da durursa amerika'dan bir tane bulup getirtmeyen ve inadına giymeyen şerefsizdir.

yazık oldu gilberto'ya. 2 yıllık sakatlığın ardından pek tatmin edici olmasa da dönmüştü ve şimdi de bu.. umarım nba'de en sevdiğim 3 adamdan biri olan bu adam bir an önce dönebilir tekrar parkeye. döndüğü zaman bu hırsla insanlık dışı performanslar ortaya koyacağını hayal etmek çok da güç değil. o günlerin hayali biz gilbertology hayranlarının aklından çıkmayacak, dönene kadar..

big city life

süper şarkı. yalnız anlaşılmamış tarafları var bir çok insan tarafından -ki ben de dahildim bu gürüha araştırıp öğrenene kadar. paylaşmak 12 sevapmış, paylaşalım.

big city life,
me try fi get by,
pressure nah ease up no matter how hard me try.
big city life,
here my heart have no base,
and right now babylon de pon me case.

kısmı

i try to get by,
the pressure doesn't ease no matter how much i try,
my heart is not in it,
and right now babylon is on my case (babylon is bothering him)

şeklinde ingilizce'den ingilizce'ye tercüme edilebilir ve daha anlaşılır olabilirmiş.

chamillionaire

grind time adlı şarkısı oldukça güzeldir bu herifin. yeni nesil rapçilere karşı olan büyük tiksintisine rağmen stoudemarionash atina'dan itiraf etti. şimdi hava durumu.

michael schumacher vs alonso

xabi alonso teknik adamdır, iyi orta sahadır, schumi futbol topu görse bomba diye karakola götürür ekekeke diyesim geldi bu karşılaştırmayla ilgili olarak, ya da olmayarak, bilemedim.

supernatural

--spoiler--

dean: where is god in all these ?
zachariah: god ? god has left the building..

dean: what did daddy* say about you running off and joining pagans ?
gabriel: daddy doesn't say anything about anything..

gibi pasajlarla senaristlerinin tanrıya bakış açısını anlayabileceğimiz harika dizi.

--spoiler--

ayrıca yeni x files'dan çok daha fazlası olduğunu düşünüyorum bu dizinin, senaryosundan öte, kardeşlik-sevgi gibi kavramlarıyla ve içinde geçen bir çok samimi muhabbetiyle.